Akademide Kadının Kadınla İmtihanı
- Savash Porgham
- 23 Oca 2013
- 8 dakikada okunur

Avrupa Birliği ülkelerinde “kadın istihdamı” Türkiye’ye göre daha parlak ancak temelde sorunlar aynı. Özellikle Türkiye’de genel kanının aksine, çalışan kadınlar iş hayatlarında erkeklerden ziyade kendi hemcinslerinin “Psikolojik Taciz/Mobbing” uygulamasına maruz kaldıklarını öne sürüyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olması hedeflendi. Yasal düzenlemeler de birçok Avrupa ülkesinden daha önce gerçekleştirildi. Fransa ve İtalya’da 1946’da, İsviçre’de 1971’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınırken, Türkiye’de kadınlar 1934'te milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmişti. Ancak ilerleyen yıllarda Türkiye ve Avrupa arasında kadın haklarına yönelik seyir tersi bir istikamet aldı. Türkiye’de AB kriterleri sayesinde önemli gelişmeler kaydedildi ancak yine de, işgücü piyasalarındaki toplumsal cinsiyet farklılıkları hala devam ediyor.
Kadınlar daha ziyade düşük ücretli sektörlerde çalışıyor ve karar alma pozisyonlarında yeterince temsil edilemiyor. Avrupa Komisyonu’nun 2010-2015 dönemini kapsayan toplumsal cinsiyet eşitliği çalışma programında da yer aldığı üzere, Türkiye’nin kadın ve erkekler için eşit ekonomik bağımsızlık, eşit değerdeki iş için eşit ücret, karar almadaki eşitlik, onur, haysiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete son verilmesi gibi taahhütleri yerine getirmesi gerekiyor.
Türkiye’de kadınların çoğu yönetici konumunda olamadıkları ve ara kadrolarda görev aldıkları için etkili olamıyorlar. İş yerlerindeki otoriter ve hiyerarşik yapı da yatay değil, dikey seyrediyor. Bu da dayatmacı ve buyurgan bir iletişime olanak sağlıyor. Doğal olarak etkileşimli veya katılımcı bir yönetim söz konusu olmuyor.
Bu konuda farklı fikirler de var ve kadınların ancak yardımcı ve ara kadrolarda görev yaptığı taktirde başarılı olacağı belirtiliyor. Bunun en önemli sebebi de “Kadınların yapıları gereği karar verme sürecinde kendinden emin kararlar verememesi ve geriye dönük kararlarını fazlaca sorgulamaları” olarak açıklanıyor. Türkiye'de kadın istihdamı yüzde 25 civarında. Avrupa Birliği ülkelerinde durum Türkiye’ye göre daha parlak olmakla beraber temelde sorunlar aynı. Üst pozisyonlarda siyaset, iş dünyası ve diğer alanlarda sorumluluk gerektiren pozisyonlarda çalışan kadınların sayısı, erkeklere nazaran hala çok daha düşük. Ulusal parlamentolardaki kadın milletvekili sayısı, erkek milletvekillerinin sayısının 4’te birinden bile az. Avrupa Parlamentosu’nda her 10 milletvekilinden 3’ü kadın(2009-2013). İş dünyasındaki tablo daha da karamsar. Avrupa’nın en büyük halka açık şirketlerinin yönetim kurullarında ortalama olarak her 10 yönetim kurulu üyesinin biri kadınken, kadın yönetim kurulu başkanı oranı sadece yüzde 3 seviyesinde. Bu bağlamda, Avrupa Birliği ülkelerinde de kadın istihdamı konusunda yüksek başarı henüz sağlanabilmiş değil.
Üstünde durulması gereken başka bir konu da “Çalışan kadınların iş yerinde uğradıkları Psikolojik Taciz/Mobbing” olgusu. Çalışan kadınların bir bölümü “Erkek egemen bir dünyada kadının iş hayatına bir sıfır geriden başlamak zorunda olduğunu” söylüyor. Ancak bunun tam aksini düşünen kadınların oranı da az değil. Kadınlar, iş hayatlarında en büyük baskıyı erkeklerden değil, kendi hemcinslerinden gördüklerini söyleyip, çarpıcı örnekler ortaya koyuyorlar. Yaşanmış örneklerden elde edilen verilere göre, kadınlar arasında mesleki kıskançlık erkeklere göre çok daha fazla. Kadınlar, hemcinslerinin başarılarından özel hayatlarındaki istikrarlı çizgilerine varıncaya kadar her konuda birbirini kıskanıyor ve bunun dışa vurumu da genelde “Psikolojik Taciz/Mobbing” oluyor. Mobbing uygulamalarının önlenmesine yönelik Başbakanlığın 27879 sayı ve 19.03.2011 tarihli genelgesinin önemi tartışılmaz. Bu bağlamda, psikolojik tacize uğrayanlara hak arama yolu resmen açıldı.
***
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr.Yasemin İnceoğlu, iş hayatında "Kifayetsiz muhteris"lerin psikolojik şiddet ve tacizin baş aktristleri/aktörleri olduğunu vurguluyor.
"İŞ HAYATINDA İLETİŞİMİN HENÜZ A, B VE C'SİNDEYİZ"
Prof.Dr. İnceoğlu: AB kriterleri sayesinde önemli gelişmeler kaydedildi. Ancak yine de, işgücü piyasalarındaki toplumsal cinsiyet farklılıkları hala devam etmekte, kadınlar daha ziyade düşük ücretli sektörlerde çalışmakta ve karar alma pozisyonlarında yeterince temsil edilmemekteler. Çoğu yönetici konumunda olamadıkları ve ara kadrolarda görev aldıkları için kadınlar etkili olamıyorlar. İş yerlerindeki otoriter ve hiyerarşik yapı da yatay değil dikey. Bu da dayatmacı, buyurgan bir iletişime olanak sağlıyor. Etkileşimli veya katılımcı bir yönetişim söz konusu olmuyor. İronik bir biçimde iletişimsizlik baş sorun. Düşünün ki iletişim camiasında bile bu sorunla karşılaşılıyor. İletişim alanında uzmanlık yapan insanlar birbirleriyle iletişemiyorlar. Burada algı, ön yargı, aşırı alınganlık, belirli kompleksler de devreye girince iş iyice çözümsüzlüğe gidebiliyor. En kötüsü karşımızdakinin konuşmasına izin vermiyoruz ve o konuşurken daha da yüksek bir sesle konuşup hem onun konuşmasını sabote ediyoruz hem de kendimizin haklılığını ispat etme derdine düşüyoruz. Özetle iletişimin a,b ve c sindeyiz hala.
"ÇALIŞAN KADINLAR ERKEKLERİN BASKISINI HİSSEDİYORLAR"
Prof.Dr. İnceoğlu: Ben bu yıl meslek yaşamımın 29.yılına girdim. İş hayatımda her hangi bir psikolojik tacize uğramadım. Ancak bu tür bir davranışa maruz kalmamam bir tesadüf mü, şans mı yoksa insanlarla iyi koruduğumu düşündüğüm mesafeden mi ileri geliyor bilemiyorum. Çalışan kadınlar kaçınılmaz olarak erkeklerin baskısını hissediyor. Her şeyden önce erkek egemen bir dünyada kadın bir sıfır geriden başlamak zorunda. Kadının nitelikleri ne kadar iyi olursa olsun, hatta erkekten de fazla niteliklere sahip olsa bile maaşı daha az. Kadınlar karar verme sürecinde etkili olamıyorlar, alınan kararların uygulama sürecinde de etkili değiller. Kadın nüfusun ağırlıklı olduğu akademiada birbirinin önüne geçme, engelleme veya mobbing olaylarına sık sık rastlanıyor ama her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de ruh sağlığı yerinde olmayan akademisyenler var kuşkusuz. Hele ki “kifayetsiz muhteris” olarak adlandırdıklarımız psikolojik şiddet ve tacizin baş aktristleri/aktörleri oluyorlar.
***
Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Füsun Alver, kadınların "Kadınsı kıskançlıklar"la hemcinslerine baskı uygulayabildiğini belirtiyor ve başından geçen olayları "Mesleki kıskançlık" olgusuna bağlıyor.
"CİNSEL TACİZ VE ÜCRET AYRIMCILIĞI TEMEL SORUNLAR"
Prof .Dr. Alver: Ülkemizde kadınların istihdam oranı yüzde 25 dolaylarında. Artan işsizlikle birlikte en önce işten çıkarılanlar kadınlar oluyor. Bu nedenle kadın istihdamı konusunda AB kriterlerinin gerisinde olduğumuzu düşünüyorum. AB kriterlerinin uygulamaya konulması çabaları, bizim toplumumuz için uzun vadede önemli. Ancak toplumumuzun kadın haklarını ve eşitliğini içselleştirmesi ve yasaların uygulanması da çok önemli. Geçen yıl GRANT Thornton’un yaptığı bir araştırmanın sonucuna göre, Türkiye’de kadın yöneticilerin oranı yüzde 31. Bu oran yetersiz olmakla birlikte dünya ortalamalarının biraz üzerinde bulunuyor. Örneğin AB ortalaması yüzde 24 dolayılarnda. Erkeklerin karşılaştıkları sorunlardan farklı olarak iletişim alanının medya alt alanı, ekonomik yönelimi nedeniyle kadının cinsel bir obje olarak kullanımını da beraberinde getiriyor. Bunun yanında tüm mesleki alanlarda gözlenen önemli sorunlar cinsel taciz ve aynı işe farklı ücret uygulaması, yani ücrette ayrımcılık olarak belirlenebilir.
"YÖNETİCİ KADINLAR, ZAYIF HALKA OLAN HEMCİNSLERİNE BASKI YAPIYOR"
Prof.Dr. Alver: İş hayatımda sorunlarla karşılaştım ancak bu sorunların tamamen ve tek nedeninin kadın olmamdan kaynaklandığını söyleyemem. Çünkü erkek meslektaşlarımıza da benzer uygulamalar yapıldığını gözlemledim. Karşılaştığım sorunların en ilgincini bir araştırma bursu kazanıp, yurt dışına gitmek istediğimde yaşadım. Erkek ve kadınlardan oluşan üniversite yönetimi bana tüm araştırma süremi yurt dışında geçirmem için müsaade etmedi. Bunun üzerine üniversiteden ayrılmak zorunda kaldım. Bunun nedeninin mesleki kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Mesleki gelişme ve ilerleme sürecinde insanlar sınırlı olanaklar içinde çok yıpratılıyor ve önlerine akıl dışı engeller çıkarılıyor. Üniversitelerde bilimsel yetersizlikler, alt kademelerin gelişimine yönelik engelleme ve baskılarla kendisini gizlemeye çalışıyor. Kadınlar, “kadınsı kıskançlıklar”la hemcinslerine baskı uygulayabiliyorlar ama bunu erkekler de erkeklere yapabiliyor. Haklılaştırmak için asla söylemiyorum ama cinsler arasında kendi içlerinde anlaşılması kolay olmayan rekabetler olabiliyor. Mevcut baskıcı sistem içinde yönetici kadın yine en zayıf olana, yani alt kademelerdeki kadına baskı yapıyor. Ancak bunun asıl nedenleri arasında ülkemizde yüzyıllardır ezilen, dışlanan ve iktidarını uygulama alanı sınırlandırılan bir kadın psikolojisinin bilinç altı yansımaları olduğunu da düşünebiliriz.
***
Türkiye'nin büyük devlet üniversitelerinden birinde üst düzey görevlerde bulunmuş ve isminin açıklanmasını istemeyen bir kadın akademisyen, "Bana bir hemcinsim tarafından kabus gibi günler yaşatıldı" diyor ve şu ifadeleri kaydediyor:
"İŞ HAYATINDA CAM TAVANI KADINLAR OLUŞTURUYOR"
OECD’nin "Bir Bakışta Eğitim 2012" raporuna göre Türkiye’de 15-29 yaş arasındaki Türk kadınlarının yüzde 52’si ne eğitim görüyor ne de çalışıyor. Ülkemizde kadın istihdamı düşük ancak bunun sebebinin erkekler olduğuna inanmıyorum ve kadınların çalışma hayatını sevmediklerinden kaynaklandığını düşünüyorum. TÜİK verilerine göre de Türkiye’de çalışabilir nüfusun sadece yüzde 50’si çalışıyor. Bu rakamlar Türk insanının çalışma konusunda yeterince hevesli olmadığının işareti. Eskiden erkekler eve elleri boş gelmezlerdi ancak günümüzün ekonomik şartlarında bu mümkün olmuyor. Tabii durum böyle olunca erkek tüm hiddeti ve stresiyle eve geliyor ve kadına şiddet böyle başlıyor. Kadınların işten kaytarmak için hep bir mazeretleri var. Örneğin; “Kayınvalidemin ayağında çıban çıktı” bahanesiyle işe gelmeyen kadınlar tanıyorum ve bunlar maalesef yönetici de oldular. Ya da hep çocuklarını mazeret olarak öne süren kadınlar var. İş dünyasında çok tartışılan cam tavan konusunda aslında kadınların cam tavan oluşturduklarına inanıyorum. Kadınlar, üst düzey mevkilerde değil de yardımcı mevkilerde daha başarılı oluyorlar. Bu durumun birkaç nedeni var. Kadınlar, yapıları gereği çok zor karar alıyorlar. Çok fazla detay düşünüyorlar. Örneğin; bir kadın ayakkabı almak istediğinde bile çok zor karar verir. İstediği ayakkabıyı alsa bile mutsuzdur çünkü aklı vitrindeki diğer ayakkabılarda kalmıştır. İş hayatında kadınlar geriye dönüşlerle kararlarını hep sorgularlar. Kadınlar iş hayatı ve özel hayatı birbirinden ayırmak konusunda zayıflar.
"ÜSTÜNE ÇAMUR ATARIM, TEMİZLEYEMEZSİN"
İş hayatında kadınlar birbirini çok kıskanıyor. Kendi hayatımdan örnek verirsem, çok önemli bir konuma seçilerek gelmiştim ve kadın meslektaşlarımın bundan dolayı yüzlerinden düşen bin parçaydı. Hayırlı olsun bile diyemediler. Doçent ve profesör olduğumda bile beni tebrik etmeyen kadın meslektaşlarım oldu. Seçimlerde oy vermediğim bir kadın meslektaşım derslerimi aldı, öğrencilerin önünde bana hakaret etti, bölüm toplantılarında meslektaşlarımın önünde hakaret etti. Dekan olan bu kadın meslektaşım birgün beni odasına çağırdı ve “Üstüne öyle bir çamur atarım ki temizleyemezsin” dedi. Daha sonra üniversite içindeki bazı görevlerime devam etmemem için baskılar da yaptı ve istifa etmemi istedi. Meslektaşlarımın odama gelmemesi için baskı uyguladı. Beni yalnızlaştırma politikası içerisinde sürekli aşağılama, yok sayma, hakaret, küçümseme, hakkımda dedikodular çıkarma kampanyaları devam etti. Hatta birçok iftiralarla beni Rektöre de şikayet etmişti. Rektör bana “Bu kadın çok tehlikeli, kendine dikkat et” diyerek beni uyarma ihtiyacı hissetti. Bana bir hemcinsim tarafından kabus gibi günler yaşatıldı diyebilirim.
***
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Şebnem Çağlar, yıllarca asistanlığını yaptığı kadın meslektaşının ulusal çapta uyguladığı itibarsızlaştırma ve iftira kampanyalarına maruz kaldığını söylüyor.
"BAŞARILARIMDAN DOLAYI KISKANÇLIĞA MARUZ KALDIM"
Doç.Dr. Çağlar: Kadınlar meslek hayatlarında en çok kendi hemcinslerinin psikolojik tacizlerine maruz kalıyorlar. Bunu kendi meslek hayatımda yakinen gördüm. Fakülteye ilk girdiğim yıldan beri hocam olan, öğrenciliğimden sonra 7 yıl asistanlığını yaptığım ve uzun yıllar anabilim dalı başkanlığı altında çalıştığım kadın meslektaşımın mobbingine maruz kaldım. İdari görevlerimde onun beklentisinin aksine çok başarılı oldum. En başından beri bu görevlerde bulunmamı istemedi. Özellikle doçentliğimi aldıktan sonra söz konusu meslektaşım bana karşı anlamsız bir düşmanlık beslemeye başladı. Önce derslerinde beni öğrencilerime karşı kötülemekle işe başladı. Daha sonra bana karşı öğrencileri örgütleyip, üzerime attığı iftiralarla hakkımda soruşturma açılmasını sağladı. Bu süreçte 7 yıldır kesintisiz olarak verdiğim derslerimi hukuki bir gerekçe olmadan şahsımdan aldı. Üzerime olmadık iftiralar attı ve beni öğrencilerim ve meslektaşlarım önünde itibarsızlaştırmayı adeta hayatının amacı haline getirdi. Bu kadarıyla da yetinmeyerek konuyu basına sızdırdı ve ulusal çapta şahsımı itibarsızlaştırmaya devam etti. Yalan dedikodulardan tutun da yolsuzluk yaptığıma kadar pek çok mesnetsiz iddiayı ortaya attı. Şahsımın inceleme sürecinden başlayarak, diğer kadın meslektaşlarımı bana karşı cephe almaya zorladı ve raporlara bile etki etti. Bu bağlamda, kadınların iş hayatında kendi hemcinslerinin mobbing uygulamasına maruz kaldığı gayet açık.
***
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Seçkin Özmen, kadın amirlerinin psikolojik tacizine maruz kaldığını ve onların şahsi işlerini yapmaya zorlandığını vurguluyor.
“İLETİŞİMSİZLİK BASKI KURMAK İÇİN VARDIR”
Doç.Dr. Özmen: Ben asistan olarak mesleğe başladığımda, fakülte dekanı ve bölüm başkanı bir kadındı. Dolayısıyla, ilk deneyimlerim kadınlarla ilgili. Tecrübelerimden yola çıkarak, kadınların iş hayatında daha çok kendi hemcinslerinden baskı gördüklerini söyleyebilirim. Eğer üst mevkide olan kadınların bir yetersizliği varsa, daha iyi yerlere gelebilecek, parlak hemcinslerine karşı mobbing uyguluyorlar. Kafanızda birilerini ezmek, kendi istediğini yaptırmak ve ego tatmin etmek isteği varsa değişim zordur. Ego tatmin etmek isteği de yetersizlik ve kompleks hissinden kaynaklanıyor. Amir olacak kadınların her konuda, özellikle de insani ilişkilerde yetkin olması şarttır. Mobbinge maruz kalan kadınlar incelendiğinde, yüksek oranla iş üreten, başarılı ve çalışkan kişiler oldukları görülür. Ben baskıların en büyüğünü asistanlık dönemimde yaşadım. Kadın olan iki bölüm başkanından ciddi baskılar gördüm. Örneğin; derslerimin keyfi olarak alınması, iade edilmemesi, danışmanlık konusunda yönlendirmeler, seçmeli derslerimin öğrenciler tarafından alınmamasına yönelik baskı yapılması gibi durumlar vardı. Hatta en önemlisi, hakkımda sahte evrak bile tanzim edildi. İlginç şeyler de yaşadım. Örneğin; kadın amirim deri ceketinde oluşmuş bir lekenin giderilmesi için beni Beyazıt’taki dericilere göndermişti. Zamanında doçentlik kadro atamam bile hemcinsim olan bölüm başkanı tarafından geciktirilmişti. Hakkımda ortaya atılan farklı dedikodular da cabası. Böylelikle, bastırmadıkları egolarını ve komplekslerini açıkça ortaya koyuyorlar.
***
AB kriterleriyle Türkiye'de çalışan kadınların doğum izni hakkı teminat altına alındı. Ancak İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Necla Odyakmaz, doğum iznine çıkmasından dolayı hemcinsi olan anabilim dalı başkanının mobbing uygulamasına maruz kaldığını söylüyor.
"İŞ HAYATINDA KADINLAR HEMCİNSLERİYLE YARIŞIR"
Yrd.Doç.Dr. Odyakmaz: Kadınların iş hayatında daha çok hemcinslerinden baskı gördüğü doğru. İş hayatında kadınlar hemcinsleriyle yarışır. Giyim kuşamları bile erkekleri etkilemekten çok, diğer kadınları yenmeye yöneliktir. Hep bir adım önde olmak isterler. Ben de bir hemcinsimin mobbingine maruz kaldım. İkinci çocuğuma hamilelik döneminde, yıllarca asistanlığını yaptığım anabilim dalı başkanıyla aramıza nedensiz bir soğukluk girdi. O dönemde yakın olduğum başka bir hocadan benim derslerimi vermesini istedim. Kabul etmesi üzerine, ders notlarımı verdim ve durumu bölüm başkan yardımcısına da bildirdim. Sonra doğum iznine ayrıldım. 3 gün sonra okulda deyim yerindeyse bir kıyamet kopmuş. Anabilim dalı başkanı “Benim derslerimi bana sormadan nasıl başkasına verir” diye sert tepki göstermiş. Doğuma bir hafta kala elimden birşey yapmak gelmezdi ama anabilim dalı başkanıyla konuşmak için evine gittim. Beni çok soğuk karşıladı ve tepki gösterdi. Ben de sadece “Haklısınız” demekle yetindim. Doğum izninden döndüğümden bu yana, 2 yıldır hala derslerim bana geri verilmedi. Bu durum, anabilim dalı başkanı tarafından bölüm başkan yardımcısına “ O artık ders veremeyecek. Derslerini iade etmiyorum” şeklinde aktarıldı. Burada bariz bir kıskançlık durumu söz konusudur. Benimle daha fazla uğraşamamasının sebebi de, başka bir kadın öğretim üyesini kendine yeni kurban seçtiği içindir. Türkiye’de kadınların kendi hemcinslerinden gördükleri psikolojik tacizin sonlanması konusunda iyimser değilim.
Comments