Aslı Tunç'la Basına Dair
- Savash Porgham
- 4 Şub 2014
- 4 dakikada okunur
Son dönem Türkiye basını, neden siyaset kurumundan sonra Türkiye’nin en güvenilmez ikinci kurumu olduğunu net olarak ortaya koyuyor. Halk adına görev yapması ve gerçekleri ortaya koyması gereken medya, Gezi ve 17 Aralık operasyonları süreçlerinde üç maymunu oynadı. Batı dünyasında Gezi’ye dair akıllarda kalan en önemli şey sorulduğunda “Penguen” cevabı verildiğini biliyor muydunuz? Medyanın son dönemde olan bitene dair suskunluğu, Türkiye Basın Tarihi sayfalarına kara bir leke olarak geçecektir, çünkü gazetecilik meslek ilkleri ve görev tanımlarına göz göre göre tecavüz ediliyor!
Türkiye’de 17 Aralık sonrası had safhaya ulaşan AKP-Gülen Cemaati savaşında ise farklı bir basın olgusuyla karşı karşıyayız. Basın, her zamanki gibi meslek ilkelerini ayaklar altına almayı sürdürüyor. Görüldüğü üzere bu savaşta yine en önemli mücadele sahası medyadır. Son dönemde medyanın üslup bağlamında dibe vurduğu, yangına odun taşıdığı ve militan bir gazetecilik/habercilik çizgisinin olduğu aşikar. Oysaki klasik demokrasi kuramı içerisinde açıklanan kuvvetler ayrılığında basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bağımsız erk olarak kabul edilir. Basının bu gücü “Halk adına soru sorma yetkisi” ve “Denetleyici(watchdog function)” işlevinden kaynaklanır. Böylesi bir ortamda bu olguların aksi durumu akıllara birçok soru getiriyor:
-Türkiye’de medya demokratik işlevlerini yerine getirebiliyor mu?
-Sansür/otosansür olguları karşısında, demokratik olarak geleneksel medya mı yoksa sosyal medya mı daha işlevsel?
-Sosyal medyanın manipülatif bilgi yayma yönüyle nasıl mücadele edilebilir?
-"Tetikçilik" ve "Gazetecilik" arasındaki fark nedir?
Cevabı merak konusu olan bu soruları ve daha fazlasını Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölüm Başkanı kıymetli hocam Prof.Dr. Aslı Tunç’a yönelttim. Twitter üzerinden yaptığımız söyleşide kendisinden çarpıcı yanıtlar alma şansım oldu.

-Son dönemde Türkiye medyasını üslup bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz? Medya demokratik işlevini layıkıyla yerine getiriyor mu?
Prof.Dr. Tunç: Türk medyasında üslupta müthiş bir irtifa kaybı olduğu bir gerçek. Ancak bu sadece medyada değil, demokrasinin üzerinde yükselmesi gereken diğer kurumlar için de geçerli ne yazık ki. Ne de olsa medya toplumun bütününün ayrılmaz bir parçası, dolayısıyla medyadaki bu seviye kaybı kimseyi şaşırtmamalı. Medyadaki söylem problemi bir sonuç aslında, çok daha derin bir yapılaşma probleminin bir sonucu. Ülkemizdeki demokrasinin ne kadar yaralı olduğu artık çok daha net, medya da bunun en kristalize mecrası bence.
-Medya üzerinden iktidar savaşını da katarsak, demokrasi açısından geleneksel medya mı yoksa sosyal medya mı işlevsel görünüyor?
Prof.Dr. Tunç: Demokrasilerde katılım ve çokseslilik önemlidir. Ana akım medya yapı olarak bu işlevini kaybetmeye yüz tuttu son dönemde. Bu denli tıkanmış bir otoyolda sosyal medya alternatif bir yol sundu adeta. Bunu tartışmak ancak çok da yüceltmemek gerekir. Ben sosyal medyadan heyecan duysam da, kurumların ve oturmuş ilkelerin gücüne inanırım. Medya demokratik işlevini ancak sağlam bir sistem içinde yürütebilir. Bunun örnekleri gelişmiş toplumlarda var. Sosyal medya henüz genç ancak bizim gibi coğrafyalarda farklı seslerin duyulması için o kadar çaresiziz ki sosyal medya kaçınılmaz olarak demokratik bir işlev yükleniyor.
-Sizce sosyal medya gelişmesine zemin sağladığı alternatif söylemlerle, kurumların oturmuş/eski ilkelerini sarsmaya mı başladı?
Prof.Dr. Tunç: Varolan problemleri açığa çıkarttığı kesin. Ancak ilkeler değişmemeli, sosyal medya kendi dilini, evrenini yaratsa da habercilik ve ahlaksal ilkeleri yeniden keşfetmemeli. Hızı ve habercilikte riski getirdi sosyal medya. Ancak yine de haberleri bir çerçeveye oturtmak için anlıksallıktan öte analizlere ihtiyacımız var. Örneğin bugün(dün) Ali İsmail Korkmaz davasını Twitter üzerinden takip ettim bütün gün. Yurttaş gazetecileri sayesinde orada gibi hissettim an be an. Bazen gözlerim doldu tweetleri okurken çünkü birebir tanıklıkları bana hiçbir kurum bu kadar sıcak, samimi ve anlık veremezdi. Artık böyle bir çağdayız. Medya susarsa, yurttaş konuşacak mecrasını yaratır.
-Yeni iletişim ortamında "Konvansiyonel medya artık sosyal medyanın uzantısı haline geldi" diyebilir miyiz yoksa tersi mi doğru?
Prof.Dr. Tunç: Her ikisini de güçlü ve zayıf kılan yönler var kuşkusuz. Bu yeni bir medya ekolojisi, sanal ve gerçek olarak ayırmıyorum. Sosyal medya anlık, dinamik, tepkisel ve "şimdilik" özgür, doğru dürüst işlevi olan kurumsal medya ise sakin, analize yatkın.
-Sosyal medya manipülatif enformasyon yayımına müsait. Profesyonel olmayan kullanıcılar doğru ve yanlış enformasyonun farkına nasıl varabilirler?
Prof.Dr. Tunç: Bu çok yerinde bir soru. Tam da kurumların gücü derken bunu kastediyordum. Güvenirlilik sorunu büyük sosyal medyada ve “Kimden haber almalıyız?” sorusu önemli. İşsiz, muhalif gazeteciler, politik bilinci olan yurttaşlar, varolan medya kuruluşlarında çalışanlar? Kimler en güvenilir kaynak? Manipülatif haberler özellikle bu konuştuğumuz mecrada kendi kendini hızla doğrular aslında. Gezi sürecinde gördük bunu. Yönlendirici ve kışkırtıcı haber anında yalanlandı. Bu mecraların kendi dinamiği, dili ve temposu var. Haberciler için muhteşem bir ortam bence. Ancak geleneksel medyanın yerini alamaz.
-Türkiye medyasının geleceğinde sosyal medyayı E-Demokrasi bağlamında nasıl görüyorsunuz? Sosyal medyanın yükselişi sürecek mi?
Prof.Dr. Tunç: Önce net bir yanıt: evet sosyal medyanın yükselişi sürecek. Ancak bizim gibi medyanın demokratik işlevini yerine getiremediği toplumlarda habercilik ihtiyacı ön plana çıkıyor. Halbuki mesela Almanya'da böyle değil çünkü işleyen bir medya yapısı var halihazırda. E-demokrasinin çok boyutu var. Mesela siyasal katılım, devlet mekanizmasına saydamlık getirme gibi ancak bu da bilinçli ve yaygın bir internet kullanımı ve toplumdaki vatandaşlık bilinciyle doğru orantılı. Örneğin E-demokrasi hesapverilebilirlik ilkesi öne çıkarır vs. Bunun için AB ülkelerinde sayısız araştırma var. Ancak bizim daha temel ve acil çözülmesi gereken sorunlarımız var. Bunlar şimdilik entelektüel bir egzersiz olarak kalıyor.
-Son olarak, "Tetikçilik" ve "Gazetecilik" arasındaki fark sizce nedir?
Prof.Dr. Tunç: Bu aslında acıklı bir soru. Yanyana gelmemesi gereken iki tanımdan bahsediyoruz. Gazetecilik tanımının önüne "gerçek" sıfatını eklemeyi gerekli görüyorsak iş vahim demektir.Gazetecilik öğrencilerime öğrettiğimiz anlamıyla onurlu, kirlenmemiş bir meslek. Gözlerinde o pırıltıyı görebildiğim genç insanlarla iş kovalayan, patronuna ya da iktidara yaltaklık eden belkemiksiz insanlarla yanyana düşünmek istemiyorum. Ben umutların varolduğu bir işteyim. Eğitim ideallerin peşinde koşmayı gerektirir. Bizler gazeteci adaylarına pespayeliklere makro bakıp onlara bulaşmamayı öğretiyoruz. Ancak ne yazık ki içinde bulunduğumuz medya ortamı balçık, hergün elimize ayağımıza çamur sıçrıyor. Bence en önemlisi gazetecilikte onurlu durmayı, ilkelerinizi satışa çıkarmamayı öğretmek, haber yazımı vs. gibi teknik detaylar nasılsa öğrenilir.
VivaHiba- 04.02.2014
留言