İlhami Işık(Balıkçı) İle Gündem
- Savash Porgham
- 26 May 2014
- 7 dakikada okunur
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir süredir PKK ile çözüm süreci kapsamında müzakereler yürütüyor. Başbakan Erdoğan’ın siyasal iradesi ve Abdullah Öcalan’ın çözümden yana PKK üzerindeki etkisi şüphesiz fazlasıyla önemli. Ancak başarısız olsa da, devlet ve PKK arasında daha önce de bir takım müzakereler yürütüldüğü biliniyor. 24 Aralık 1995 seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablo, devlet ile PKK’yı müzakere noktasına getirmişti. Devlet, Kürt siyasiler ve PKK’yla müzakerelere arabuluculuk yapacak kişilerle de görüşmeler yapmıştı. Bu kişilerden biri de İlhami Işık’tır. Kendisi “Balıkçı” olarak bilinir çünkü 1996’nın Nisan ayında, İstanbul’un Bahçelievler semtinde bir balıkçıda devlet yetkilileriyle arabuluculuk yapması için görüşmüştü. 1.5 yıl süren arabuluculuk sürecinde İlhami Işık devletle, avukat Selim Okçuoğlu da PKK kanadıyla yapılan görüşmeleri yürütmüştü. Ancak bu süreç dönemin pek çok şartlarından dolayı sonuçlandırılamamıştı.
İlhami Işık’ın bir dönem müzakerelerde aktif olarak bulunmuş biri olarak, bugün devlet ile PKK arasında yürütülen süreç noktasında önemli görüşleri var. Başbakan Erdoğan olmadan sürecin devam edemeyeceğini savunan Balıkçı İlhami Işık, “Abdullah Öcalan’ın süreçten çekilmesi bir felaket olur” görüşünde. “Başbakan Erdoğan’ın iradesi, çözüm sürecinin sigortasıdır” fikrini dile getiren İlhami Işık, Abdullah Öcalan’ın süreçteki duruşuna dair şunları söylüyor:
“Abdullah Öcalan, 93’ten buyana bir değişim ve dönüşüm içindedir, o gün ne söylüyorsa bugün de aynı şeyi söylüyor. Öcalan yakalandığı için değişmedi, daha evvel de bunları savunuyordu. Hatta eskiden çok daha ileri şeyler söylerdi. Bunlar bilinmek istenmediği için Öcalan’ın davasından vazgeçtiği yönünde böylesi tartışmalar yapılıyor.”
Gündemi en çok meşgul eden cumhurbaşkanlığı seçimleri ve muhtemel adaylar konusunda İlhami Işık’ın çok çarpıcı bir tespiti var: “ Yanılma ihtimalim olabilir ama ben Başbakan Erdoğan’ın bir sürpriz yapıp, cumhurbaşkanlığına aday olmayacağına inanıyorum.”
İlhami Işık’ın Başbakan Erdoğan’sız bir AKP’ye sadece 5 yıl ömür öngörmesi de üstünde durulması gereken başka bir detay. Kıymetli İlhami Işık(Balıkçı)’yla, Bahçelievler’de, 96’da devlet yetkilileriyle görüştüğü balıkçıdan 500 metre uzaklıkta olan bir mekanda sohbet etme şansım oldu. Gelin, Balıkçı’nın pek çok konuya dair perspektifini anlamlandırmaya çalışalım…

-24 Aralık 1995 seçimleri sonuçlarından sonra, devlet ile PKK arasında arabuluculuk yaptınız. Arabuluculuk işlevini nasıl yerine getirdiniz, bu süreçten biraz bahseder misiniz?
İlhami Işık: O dönemki seçim sonuçları anlamlıydı. O zamanlar çok vahşi bir ortamla karşı karşıyaydı Türkiye. Dakikalar içerisinde insanların köyleri yakılıyor çünkü suyu kurutursan balık ölür felsefesi vardı ama suyun kurumasının nelere mal olacağı hiç hesaplanmıyordu. Doğu’da insanlar aç, sefil, eğitimsiz, parasız ve kimliksiz olarak Türkiye’nin farklı şehirlerine, gettolara sürüklendiler. Hep ölümler konuşuldu ama bu acılar ölümden daha büyüktü. 3-4 bin arasında köy yakıldı, boşaltıldı ve toplumun yapısı değiştirildi. Uyuşturucu ticareti, fuhuş, çocuk kaçırma, hırsızlık da fazlasıyla arttı ve büyük dramlar yaşandı. Yani, devlet her şeyi yapmıştı ve o dönemin şartlarında devletin PKK’yla müzakere etmekten başka yolu kalmamıştı. O dönem devlet ekonomiyi, siyaseti ve toplumu bu yaptıklarına ses çıkaranlar ve çıkarmayanlar olarak bölmüştü. Devletin Kürtlere yaptıklarına ses çıkarmayanların her anlamda önü açılmış ve palazlanmaları sağlanmıştı. Doğu’da pek çok katliam ve zulüm yaşanırken, bizler o dönem televizyonlarda sadece Sibel Can, Hülya Avşar ve Mehmet Ali Erbil’i izliyorduk çünkü bu olanlar medyada yansıtılmıyordu. Kimliksiz ve ruhsuz, garip bir ülke olmuştuk. İnsanlar yerinden ve yurdundan edilirken, medya bunu saklıyordu. Kürt medyası üzerinde de büyük baskı vardı.
O dönem devletin müzakere arayışı vardı ve bana gelene kadar pek çok kişiyle de görüşüldü sanırım. Devlet o dönem “Biz tıraş politikasından vazgeçtik ve sorunu çözmek istiyoruz” noktasındaydı. Çünkü devletin tüm yaptıklarına rağmen, 95 seçimlerinde Kürtler yine kendi siyasi partilerine (HADEP) oy vermişti. Geçmişte Kürtlere yönelik zulümler onların oylarını da etkilemişti ama bu sefer olmamıştı. Herkesin kabul edebileceği birinin arabuluculuğuyla, devlet Kürt siyasetçileriyle diyaloga girmek istedi ve ben bu noktada, 96 yılının Nisan ayında devreye girdim çünkü siyasi bir gelecek kaygım da yoktu.. Bir buçuk yıl kadar görüşmeler oldu ama bir sonuca varılamadı. Bunun da pek çok sebebi var. Devletin referansı berbattı ve bu ilişkileri kötüye kullandı. Kürtlerin de böyle bir müzakere deneyimi yoktu ve PKK’nın yapısı da o dönem böylesi bir müzakereye müsait değildi. Kürtler o dönem legal siyasette kendilerine güvenmiyorlardı. Devlet, PKK’nın Avrupa teşkilatı, cezaevindeki yetkilileri ve Abdullah Öcalan’la daha çok telefon üzerinden görüşmeler yaptı. Ben ve avukat arkadaşım Selim Okçuoğlu iş bölümü yaptık. O, PKK kanadıyla görüşmeleri, ben de devlet ile görüşmeleri yürüttüm.
-Daha önce devlet ile PKK arasından yürütülmüş bir müzakere sürecinde aktif olarak rol almış biri olarak, bugün gelişen barış sürecini, Kürt siyasetinin duruşu ve bu sürecin olası akıbetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlhami Işık: Şuan yürütülen müzakerelerin avantajları da var dezavantajları da. Ağır koşullar talepleri en aza indirir. Önce en uç talepler öne çıkarılır ancak bir kırılma anında en geri talepler için kavga edilir. 96’daki talepler daha düşüktü ancak bugün Türkiye devleti ve Kürtlerin geldiği nokta talepleri daha üste çekmiştir. Bu anlaşılır bir şey, önemli olan bu taleplerin gerçekleşmesinde tarafların ne kadar kararlı olduğudur. Buradaki kilit nokta şudur; çatışmayı sağlayacak talepler mi öne alınacak yoksa çatışmayı engelleyecek talepler mi konuşulacak. Eğer bu ayrışmalara çözüm bulunursa çözüm süreci rayına oturacaktır. Biz bir Ortadoğu ülkesiyiz ve Kürtler dört devlette yaşıyor. Güney Kürdistan(Kuzey Irak) gittikçe büyük bir enerji aktörü oluyor. Bölgede oyun kuracak ve bozacak kabiliyette olan ve kendini sorgulatmayan da bir İran var. Bir de Suriye’de artık tahammül edilemeyecek seviyeye gelen bir iç savaş var. Bölgede mezhep farkları da tetiklenmiş durumda ve uluslararası etkenler de düşünüldüğünde, denklem biraz karışık. Tüm bunlar da çözüm sürecini direkt etkilemektedir. Bu bağlamda, çözüm süreci üzerinde her zaman bir tehlike vardır ve sonucu Türkiye cumhuriyeti devleti ve PKK’nın refleksi belirleyecektir.
-Son günlerde PKK kanadından çözüm sürecine dair sert söylemler duyuyor, zaman zaman da kaçırma olayları, Kalekollara saldırılar ve mayın patlamaları görüyoruz. Sizce PKK’nın Öcalan’a rağmen süreci tıkama gücü ve ihtimali var mı?
İlhami Işık: PKK’nın böyle bir gücü yok ama ihtimal var. Güç ve ihtimal birbirinden farklı şeylerdir. Karşılıklı tahrikler ve meşruiyet yaratımları, bunların nasıl kullanılacağı süreci etkileyebilir, farklı ihtimaller yaratabilir. Ancak PKK, Abdullah Öcalan’a rağmen bir şey yapamaz çünkü ustaca alınmış bir kongre kararı var. Süreci başlatma ve bitirme kararı tamamen Öcalan’a bırakıldı. Burada Kandil’in ustaca bir stratejisi var. Hem PKK içindeki farklı düşünen yapıları hem de diğer devletlerin Kandil üzerindeki baskısını direkt Öcalan’a havale ettiler. Şuan PKK içinde çözüm süreci konusunda olumlu ve olumsuz çok ciddi tartışmalar var. Bir de İran’ın PKK üzerinde çok ciddi bir baskısı var. Öcalan’ın çözüm sürecini derinleştirmesi ve daha çok ön plana çıkması da Kandil’deki tartışmalar arasında atbaşı önde gidiyor.
-Abdullah Öcalan’ın verdiği newroz mesajları ve yakalandığı günden bugüne dek duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Öcalan zamanla değişti mi yoksa hala aynı noktada mı?
İlhami Işık: Türkiye’nin en hayati konusu Kürt meselesidir ancak ne talihsizliktir ki bu sorunu bugüne kadar bilimsel bir bakışla temellendiren herhangi bir çalışma yapılmamıştır. PKK hep bir nefret objesi olarak görülmüş, sadece polis tarifleri ve savcılık fezlekelerinden tanınmıştır. Bu bir garabettir. İşte bundan dolayı Öcalan için Kürtlüğü mü sattı, devleti mi kandırıyor, korktu mu gibi abuk sabuk tanımlar yapılıyor. Halbuki PKK tarihini bilenler, bu örgütün dünyadaki değişimlere göre kendini hızla mevzilendirdiğini bilir. Pek çok etkenden dolayı PKK, 1993’ten itibaren aslında birleşik ve bağımsız kürdistan idealinden vazgeçti. Çünkü böyle bir konuda ısrar etmek, Ortadoğu’da dört devletle çatışmak ve ebediyen dökülecek bir kan demektir. Öcalan ve PKK’yı bu yönlerinden dolayı kurnazca eleştirenler var ancak buna karşı gerçekçi söylemler de geliştirmiyorlar. Bişeyin hak olması onun gerçekleştirebileceği anlamına gelmiyor. Öacalan, Kürtlükten ve ideallerden vazgeçmemiştir, sadece ebedi bir savaşa son verme çabasındadır. Bunları söyleme cesareti olan Turgut Özal ve Eşref Bitlis’i ve Uğur Mumcu’yu ortadan kaldırdılar. Yapılan tercihlerin sonuçlarını henüz yaşanmadan önümüze koymak isteyenler ve özellikle PKK’ye yönelik berbat bir psikolojik savaş var. Abdullah Öcalan, 93’ten buyana bir değişim ve dönüşüm içindedir, o gün ne söylüyorsa bugün de aynı şeyi söylüyor. Yani, Öcalan yakalandığı için değişmedi, daha evvel de bunları savunuyordu. Hatta eskiden çok daha ileri şeyler söylerdi. Bunlar bilinmek istenmediği için böylesi tartışmalar yapılıyor.
-Eğer Abdullah Öcalan, yürütülen müzakere sürecinden çekilirse ne olur?
İlhami Işık: Bu bir facia olur ve herkes kendi kıyametini yaşar. Burada birilerinin ısrarla anlamak istemedikleri şudur; siz tarihi bir süreci, bunun en önemli aktörlerinden olan Abdullah Öcalan’ı itibarsızlaştırarak yürütemezsiniz. Ben iyiken, muhatabımın kötü olması mümkün olamaz, süreci tıkar. Eğer birileri hakikaten barış istiyorsa, Öcalan’ın süreçten çekilmesini engelleyecek tüm yöntemleri uygulamalı. Çünkü bu süreç, Türkiye’nin kaderini etkileyecek bir süreçtir. Barış, teslimiyet ve haklardan vazgeçmek anlamına gelmez. Çatışmayla elde edilen haklar geçicidir ancak barışla elde edilenler kalıcıdır. Bu bağlamda, barışı küçümseyenlere sadece acıyorum.
-Abdullah Öcalan’a “Kürt halk önderi” denilmesine katılıyor musunuz? Sizce Öcalan, Türkiye’deki tüm Kürtlerin önderi midir?
İlhami Işık: Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir önderlik ve liderlik yoktur. Bir kişiyi tüm halkın önderi görmek mümkün değil. Kimin temsil gücü yüksek ise ve sinir sistemini tutuyorsa önder odur. Öcalan’ı lider olarak görmek, başkalarının da varlığını reddetmek değildir. Siyasal temsil kabiliyeti ile halkın tümünü temsil kabiliyeti aynı şeyler değildir. Burada bile Öcalan’ı itibarsızlaştırmak vardır.
-Başbakan Erdoğan’ın çözüm sürecindeki yerini nasıl görüyorsunuz? Erdoğansız bir çözüm süreci mümkün mü?
İlhami Işık: Başbakan Erdoğan’sız bir çözüm bence mümkün değildir. Cihangir’de oluşan bir aydın tiplemesi kendini bu seçeneğe odaklıyor. Eğer bu soru 12 yıl evvel sorulsaydı cevabım evet olurdu ancak günümüzde nereye geldiğimiz ve nelerin değiştiği gerçeğini ıskalamamak gerekiyor. Düşüncelerine, yaptıklarına, politikalarına katılırsınız ya da katılmazsınız ama Erdoğan karizmatik ve toplumun güven duyduğu bir lider. Verilen oylar da bunu gösteriyor. Erdoğan’ın göstermiş olduğu istikamete güvenen ve inanan milyonlar var. Böylesi bir destek, Erdoğan’ın çözüm sürecindeki varlığı adına başlı başına bir sigortadır. Erdoğan’a olan öfke ve kinle değil, gerçeklilikle bu konuyu değerlendirmek gerekiyor. Düşünün ki bir fabrikanın başında zalim bir patron var. Eğer bu patron iflas ederse, işçiler orada çalışmaya devam edebilir mi? Patron olmadan mümkün değil. Patron zalim, olmasa da olur değerlendirmesi absürttür.
Başbakan Erdoğan’ın çözüme ilgili olan iradesini çok önemsiyorum. Çünkü bu iradenin varlığı, kırk yıllık çatışmanın bitebilmesinin en önemli sigortasıdır. Bu iradeyi önemsemem, olan eksikleri ve sorunları söylememin önünde engel de teşkil etmez. Bu iradenin daha kalıcı olabilmesi için, süreçteki eksiklikler ve yanlışları yüksek sesle dile getirmek gerekiyor. Bir taraf Öcalan’ı itibarsızlaştırarak çökertmek istiyorken, birileri de Erdoğan’ı itibarsızlaştırarak süreci çökertmek istiyor. Bunun karşısında durmak, bana göre vicdanı bir görevdir.
-Şuan tüm dengeleri değiştirebilecek ve çok tartışılan cumhurbaşkanlığı seçimi süreciyle karşı karşıyayız. Bu süreci ve Başbakan Erdoğan’ın adaylık ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlhami Işık: Bunun tek bir cevabı yok. Bakıldığında, girdiği tüm seçimlerden üst üste başarılı çıkan, toplumun yarısının lider olarak gördüğü bir insan, siyaseten hangi tercihi yapmak istiyorsa bu onun en doğal hakkıdır. Toplumun yarısının tercihlerine evet dediği Başbakan Erdoğan’a cumhurbaşkanı olmasın demeyi ahlaken anlamıyorum. Ama bunun dışında da konular var. AK Parti her ne kadar güçlü olursa olsun, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını yüzde yüz hak ettiğine inansam da, Türkiye’de liderinin bir üst konuma geçtiği tüm siyasi partilerin ömrü bir seçim sonrasına kadardır. Geçmişte de böyle olmuştur. Eğer Erdoğan cumhurbaşkanı olursa, AK Parti’de problemler ve kan kaybı yaşanabilir kanısındayım. Başbakan Erdoğan dışında, AK Parti içinden gelen güçlü bir lider adayı yok. Yanılma ihtimalim olabilir ama ben Başbakan Erdoğan’ın bir sürpriz yapıp, cumhurbaşkanlığına aday olmayacağına inanıyorum. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olmayıp, genel seçimlere kadar gidecek süreçte tüm gücünü AK Partiyi politik olarak yeniden yapılandırmaya ayıracağına inanıyorum.
Üç dönem kuralının devam etmesi de partiyi yeniden yapılandırmak içindir. Başbakan, fedakarlığı en üst düzeyde yapabilir çünkü kendisinin vekilliğe aday olamayacağı bir durumda, kimse bunu sorgulayamaz. Çünkü liderin fedakarlığıyla yeniden yapılanma ve tasfiyeler gerçekleşebilir. Bu bağlamda, imkanı ve kazanma şansı varken cumhurbaşkanlığına adaylığını koymaması, pek çok eleştiriyi de boşa çıkaracak ve onu kalıcı bir lider, AK Partiyi de kalıcı bir parti haline getirecektir. Yaşadığım tecrübeye göre, eğer Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı olursa, AK Parti’nin ömrünü 5 yıldan fazla görmüyorum.
-Eğer öngörünüzün aksi gerçekleşir, Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olup ve seçilirse nelerle karşı karşıya kalabiliriz?
İlhami Işık: Bazı çatışmalar görülebilir. Halk oyuyla seçilmiş, Erdoğan gibi karizmatik bir lider tüm yetkilerini kullanacaktır. Bu yetkileri kime karşı kullanacaktır, kendi partisinin mevcut başbakanı ve politikalarına karşı. Bu bağlamda, toplumun AK Parti’ye ve onun politikalarına karşı güveni zamanla azalabilir. Bu da zamanla partinin geleceğini ve kalıcı olma durumunu etkileyebilir.
VivaHiba
Comentários